Mehmet Bayrak'ın kaleminden 'Alman Şarkıyatçıların Bektaşilik Serüveni'

Kürt toplumu da dahil, tüm Doğulu halklar için "görsel tarih"in son derece önemli olduğunu bildiğim için, özellikle 1980/90’lı yıllardan itibaren yaptığım ya da yayımladığım Kürdoloji çalışmalarında, görsel ürünlere özel bir önem vermeye çalıştım.

Gerek kendi çalışmalarımın, gerekse editör sıfatıyla yayımladığım eserlerin sonuna bir "Albüm" eklemeyi adeta bir gelenek haline getirdim. Şimdilerde, sevinçle görüyorum ki, Kürdoloji alanında yayın yapan başka yayınevleri de aynı yolu izliyorlar.

1990’lı yılların başlarında Almanya’nın Bochum kentinde düzenlenen bir etkinlikte tanıdım ilk kez İlhami Yazgan’ı. Kendisi de etkinliğe Kürt gravür ve eski fotoğraflarından oluşan bir sergiyle katılıyordu. Orada tanıştık ve daha sonra aralıklarla da olsa ilişkimiz devam etti.
İlhami Yazgan’ın, bu süreç içerisinde çalışmalarını önce yazı daha sonra da kitap boyutunda bilince çıkarmasını sevinçle karşıladım ve ilgiyle izledim. Bunlardan ilki "Batılı Gezginlerin Seyahatnamelerinde Kürtler" adını taşıyor ve 1997’de Almanya’da yayımlanıyordu. Bu, anlatımlı bir albüm çalışmasıydı. Gazete yazılarından oluşan ve bunun devamı sayılabilecek bir kitap çalışması da yine 2007 yılında Almanya’da yayımlanmıştı: Tarihin Akışında Kürtler.
İlhami sadece bu iki kitapla yetinmeyip, hem Alman literatüründe yer bulmuş eski Kürt öykülerini, hem de ünlü Kürdolog  Kamuran Bedirhan ile Alman yazar Herbert Örtel’in 1937’de Berlin’de yayımladıkları, ünlü Kürt sosyal isyancılarından ve yurtseverlerinden olan Yado’nun hayatı üzerinde yoğunlaşan "Der Adler von Kurdistan" (Kürdistan Kartalı) adlı belgesel- romanı da 2002’de Türkçe'ye çeviriyordu.
İlhami, geçmiş yüzyıllara ait Alman kaynaklarını tararken, sadece Kürdoloji ile ilgili konularla ilgilenmemiş; Alevi ve Bektaşiliğe özgü inanç ve kültür kaynaklarını derlemiş  ve zaman zaman yazılarıyla bilince çıkarmıştı. Bizim, özellikle "Alevilik ve Kürtler" gibi yazınsal çalışmalar daha çok Kürt Kızılbaş- Aleviliği, Yaresanlığı ve Kürt batıniliği üzerinde yoğunlaşıyordu.
Ancak, bu kez İlhami, özellikle Aleviliğin bir kolu kabul edilen Bektaşilik üzerinde yoğunlaşmakta ve Lushan, Jacob, Wulzinger, Menzel, Tschudi, Neumann, Gross gibi bilim dünyasınca bilinen Alman oryantalistlerin, Bektaşiliğin çeşitli boyutlarını irdeleyen çalışmalarını "19. Yüzyılda Alman Şarkıyatçıların Bektaşilik Serüveni" adıyla kitaplaştırmaktadır.
Şunu hemen belirtmeliyiz ki, Türkoloji gibi Kürdolojinin de, Persolojinin de, Arabolojinin de yani bir bütün olarak Oryantalizmin/ Şarkiyatçılığın/ Doğubilimciliğin de babası Batı’dır. Her zaman söylemişimdir; bu bilim disiplinlerinin babası niteliğindeki Batı literatürü bilinmeden ve Türk resmi ideolojisinden kurtulunmadan, bilimsel üretim yapılamaz ve tarihsel- toplumsal gerçeklikle buluşulamaz. Bu nedenle, İlhami’nin bu çalışması derleme ağırlıklı bir kaynak kitap özelliği de taşımaktadır.
Hasluck’un, Anadolu’nun Heterodoks Aşiretleri ve Bektaşilik üzerinde yoğunlaşan çalışmasının özet yayınları başta olmak üzere; bu konuda Cumhuriyet döneminde kimi bilimsel, kimi resmi ideolojiye hapsolmuş güdümlü nitelikte  çeşitli çalışmalar yapıldı. Ancak, inanıyorum ki İlhami’nin bu çalışması, tüm bunların ötesinde Bektaşiliğin daha iyi anlaşılmasına önemli bir katkı sağlayacaktır.
Burada, dikkat edilmesi gereken husus, 13. yüzyılda yaşamış olan Hacı Bektaş Veli’nin ölümünden yaklaşık 200 yıl sonra, ancak onun adıyla kurulmuş bulunan Bektaşi tarikatı üzerine kurgulanmış bir tarihin yanlışlarına düşmemektir. Nitekim, özellikle İttihad- Terakki yönetimi döneminde "tek-tip din" yaratma politikası temelinde; doğumundan en az 60 yıl önce ölmüş bulunan Ortaasyalı ve Sünni "Yeseviye" tarikatının kuramcısı olan Ahmed Yesevi ; hem Anadolu’daki Hacı Bektaş’ın piri hem de Alevi-Bektaşi inancının kurucusu gibi sunulmaya çalışılmıştır. Bunun ideolojik öncülüğünü yapanların başında ise, sonradan bu düşüncelerden uzaklaşan ve kendisini düzeltmek zorunda kalan Prof. M. Fuat Köprülü gelmektedir. İttihatçı gelenekten gelen Köprülü, ne yazık ki bu konuda kimi Batılı şarkiyatçıları da yanlış yönde etkilemiştir. Nitekim bu etki, kitaptaki bazı belgelerde de yansımasını bulmaktadır.
Böylesi kimi olumsuz belirlemelere rağmen, kitapta kimi incelemeye, kimiyse doğrudan gözleme dayalı birçok öğretici ve aydınlatıcı belge bulunmaktadır. Bu yönüyle de, İlhami Yazgan’ın derleme niteliğindeki çalışması önemli bir boşluğu dolduracak niteliktedir. Bu ise, Kürdoloji çalışmalarından sonra Alevi/ Bektaşi literatürüne yaptığı anlamlı bir katkı ve armağandır.
Alevi Kürt kökenli sevgili eşi Gülcan’ın, İlhami’nin, Kürdoloji ve Alevilik- Bektaşilik konularını seçmesinde ne ölçüde etkili olduğunu bilemiyorum ama, böyle bir etkime söz konusuysa, bu bile, tıpkı Dr. Hans Lukas- Kieser örneğinde olduğu gibi sevinilecek ve kutlanacak bir olaydır.

MEHMET BAYRAK
/ 29.11.2013

http://www.yeniozgurpolitika.org/index.php?rupel=nuce&id=26174