II. Mahmud 1826’da Yeniçeri ocağını kapattığında, Bektaşilik de büyük bir darbe gördü. Evrakları yakıldı, müntesipleri katledildi, yeni dergâhları ortadan kaldırıldı, eski dergâhlar ise Nakşibendi tarikatına verildi. 20’nci yüzyılda tarikat kısmen masonluk yoluyla devlet adamlarına yakınlaşarak kendisine bir savunma mekanizması kurmaya çalışırken, 1925’te yürürlükteki anayasaya aykırı bir kanunla tekke ve zaviyeler kapatıldı ve tüm tasavvufi etkinlikler yasaklandı. Hacı Bektaş’taki pir dergâhı tek parti döneminde ziraat deposu yapıldı. Çok partili dönemde de şehirlerdeki Bektaşi tekkeleri devletin imkânlarıyla restore ettirildi ve oy beklentisiyle, köyden kente göç eden Alevilerin kurduğu derneklere tahsis edildi. Oysa Alevilik soy ile devam eden bir olgudur; Bektaşiler ise hiç evlenmemiş olan pirleri Hacı Bektaş Veli’nin yol evlatları Babagânlardır. Bir Alevi’nin Bektaşi ayinine katılması için, ikrar verip tarikata intisap etmesi gerekir.
Babagân Bektaşiliğin kaynağı, görüldüğü üzere Orta Asya Türk sufiliği yani Ahmed Yesevî ve ardıllarıdır. Ancak bu kol İstanbul’un dışında ağırlıklı olarak Rumeli’de yaygındır. Bunda Rumeli’ye İslam’ın Bektaşi tarikatı tarafından yayılmasının büyük payı vardır.
YAKIN DÖNEMİN İSİMLERİ
Bektaşilik, az sayıda ama seçkin bir zümre
arasında yaygındır. Osmanlının birbirinden değerli şairleri, müzisyenleri,
fikir adamları bu tarikata mensuptur. Cumhuriyet döneminde de bu tavır devam
etmiştir. Bir önceki “Dedebaba” yani Bektaşi kutbu olan Bedri Noyan, kulak
burun boğaz doçenti bir tıp hekimiydi ve tarikatla ilgili bilimsel nitelikte
çok sayıda esere imza atmıştı. Bir dönem İstanbul’a da gelen ama Bektaşi
kisvesi ile gezdiği için hükümeti rahatsız eden Ahmed Sırrı Baba, Rıza Tevfik,
Topal Tevfik Baba, Turgut Koca Baba ve Şevki Koca Baba gibi Bektaşiler yakın
dönemin en renkli isimleriydi.
Manastır ile Selanik arasında kalan Kayalar’a
bağlı Langa köyünden, tarik-i nazenin müntesibi bir ailenin 90 yıl önce
köklerinden koparılmış çocuğu olarak uzun zamandır Bektaşilik konusunda
bulduğum her şeyi biriktiriyorum. Bektaşilik, akademisyenler, seyyahlar amatör
araştırmacılar ve yabancılar için oldukça cazip bir konu. Örneğin bir İngiliz
tarihçi ve arkeolog Frederick William Hasluck’ın Bektaşiliği Balkanlar’daki
Hıristiyanlıkla karşılaştıran makaleleri Bektaşilik Tedkikleri başlığı altında
toplandı ve 1928’de Fuad Köprülü’nün başında bulunduğu Türkiyat Enstitüsü
tarafından eski harflerle basıldı. Rus ve Türk asıllı, Fransız vatandaşı İrene
Melikoff da Bektaşilik denince akla ilk gelen yazarlardandır.
HIRİSTİYANLIĞA EĞİLİM
Muhammet Koçak; Almanlar tarafından kaleme
alınan, Bektaşilik hakkındaki en eski çalışmanın 1908’e ait olduğunu yazıyor.
Georg Jacob’a ait bu 58 sayfalık risalede Bektaşiler İslam’dan uzak bir yaşantı
sürdüren, hatta Hıristiyanlığa eğilimli bir topluluk olarak betimleniyor.
Almanya’da bunu takip eden yayınlar şöyle sıralanıyor: 1913’te Karl Wulzinger,
Frigya Bölgesinde Üç Bektaşi Tekkesi adlı araştırmayı yayımlamış; 1914 ve 1927
yıllarında da Bektaşi Velayetnameleri Almancaya kazandırılmış (Muhammet Koçak,
Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, 65).
Bektaşilik ile ilgili ülkemizdeki akademik
çalışmalar ne yazık ki Müfid Yüksel ya da Refik Engin gibi araştırmacıların
eserlerinden alınan keyfi vermiyor. Ancak yakın zaman önce, Georg Jacob’un
yukarıda anılan risalesinin, İlhami Yazgan tarafından hazırlanan bir derleme
içerisinde dilimize kazandırılması heyecan verici. Yazgan eserinde her ne kadar
yol bağı olan Bektaşiliği ve soy bağı olan Aleviliği aynı şeylermiş gibi gösterse
de 19. Yüzyılda Alman Şarkiyatçıların Bektaşîlik Serüveni adlı kitabında son
derece önemli üç Almanca metni çevirmiş. Bu metinler sözünü ettiğimiz Georg
Jakob, Felix Von Luschan ve Edmund Naumann’a ait. Georg Jakob, Bektaşiler’i;
Edmund Naumann, Kızılbaşlar’ı; Felix Von Luschan ise Tahtacılar’ı ele almış. Üç
yazı da beklenenin aksine Türk insanını değil, Almanları tanıma fırsatı
veriyor. Örneğin Felix Von Luschan, Tahtacılar’ın kafatasları üzerinde ölçümler
yaparak, onların eski Likyalılar’ın devamı olduğu sonucuna varıyor. Bu yöntem
tek parti döneminde Afet İnan tarafından bu kez herkesin Türk olduğunu
kanıtlamak amacıyla 60 bin kafatası üzerinde uygulandı. Bunu Zafer Toprak’ın
Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji adlı kitabında okuyabilirsiniz.
Hatta bu Alman-Türk bilim rekabetinin parodisi de İhsan Oktay Anar’ın Yedinci
Gün adlı romanında yer almaktadır.
İlhami Yazgan’ın derlemesi gerçekten önemli bir
belge. Uzun zamandır Alman hükümetleri Aleviliği İslam’dan bağımsız, ayrı bir
din haline getirmek için büyük paralar harcıyorlar. İlhami Yazgan’a ait 19.
Yüzyılda Alman Şarkiyatçıların Bektaşîlik Serüveni adlı kitap sayesinde, bu
çabaların benzerlerinin geçtiğimiz yüzyılın başında da var olduğunu görmek ilgi
çekici.
aceker1@gmail.com / Aksam Gazetesi / 09.01.2014
http://www.aksam.com.tr/ekler/kitap/alman-sarkiyatcilar-ve--bektasilik/haber-274920
http://www.aksam.com.tr/ekler/kitap/alman-sarkiyatcilar-ve--bektasilik/haber-274920